12 Aralık 2011 Pazartesi

Durugöl'ün Sessiz Köyü : Balaban Yapım Tarihi : 2004 Süre : 00:30:00 Bölümü : 1 Yönetmen - Tülay AKÇA Yapımcı - Tülay AKÇA Metin Yazarı - Tülay AKÇA Yönetmen Yardımcısı - Pelin ASAL ÖZDEMİR Kameraman - Cemalettin İRKEN Kurgu - Sibel TEKİN Özgün Müzik - Sinan SAKIZLI Kamera Asistanı - Haşim DURTAŞ Masmavi bir göl, yeşilin farklı tonlarını görebileceğiniz bir çevre. Balaban, Karadeniz’e bakan Terkos Gölü’nün kıyısında bir balıkçı köyü. Yüzölçümü 25 kilometrekare olan Terkos Gölü’nün en eski adı Delkos’tu. Şimdilerde Durugöl de deniliyor. Göl, girintili çıkıntılı bir vadinin deniz suları altında kalıp, bir eşikle de Karadeniz’den ayrılmasıyla oluşmuş. Muhtar Necdet Sargın bize köyün kuruluş hikayesini şöyle anlatıyor: “Balaban köyü 1883 ‘de buraya göç etmiş. Bulgaristan ‘da su kenarından geldikleri için suya yakın bir yere yerleşelim diyorlar yerleşiyorlar.Balabanın kurucusu solak ağa dedikleri kişi, .Birisi bizim dedelerden olacak birde Musa ağa... üç kişi bunlar. Gidiyorlar o zaman padişaha bu yeri istemek için fakat Solak ağa padişahın karşısına çıkarken korkuyor. Dudakları uçukluyor, hasta oluyor. Padişah tabi kırmıyor bunlara bu yeri veriyor. Burada genelde gelenlerin bir kısmı çiftçi bir kısmı da balıkçılık yaparmış zaten geldikleri yerlerde.” Köye ilk yerleşenler, 1883 senesinde Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’dan gelmişler. Nüfusu ise uzun yıllardır hep aynı, 600. Gençler şehre gidiyor, gençlerin yerine ise emekliler geliyor. Geçim kaynakları oldukça kısıtlı, balıkçılık yapanların yanı sıra buğday ve ayçiçeği yetiştirenler var. Levrek, turna ve karabalık gölde bol miktarda bulunuyor. Gölü ve köyü çevreleyen Tekke Koyu Korusu ise içinde barındırdığı yaban hayvanları ile avcıların gözdesi. Köy maviyle yeşilin birleştiği, insanı şaşırtan bir doğal güzelliğe sahip. Bu özelliklerini koruyabilmesini biraz da İstanbul’un içme suyu havzasında olmasına yani yapılaşma yasağına borçlu…Sakinleri bu yasakların zaman zaman onlara zorluk yarattığını söylüyorlar. Balıkçı Şeref Baba’ya günlerini nasıl geçirdiğini soruyoruz: “Ne yapayım şehre gidip de burada günümüzü gün ediyoruz. İyi kötü burada balıktan alıyorum 3-5 kuruş para. Kahveye oturup ta sigara kokusu seslemekten vur kızı al papazı demekten burası benim sandalım daha iyi bence. Arkadaşlarla beraber balık tutuyoruz gölden. O kadar şahane oluyor ki aklın durur. Ben bunu bir pişireyim de parmaklarınızı yemezseniz gelin bana, bu kadar basit. İşte bizim yaşantımız bu.” Büyük kentin karmaşasından iki buçuk saat mesafedeki bu küçük köy, yeşili, doğal güzellikleri, bozulmamış yabani yaşamı ve doğanın verdikleriyle yetinen sakinleriyle yurdumuzun pek bilinmeyen cennet köşelerinden. Kalender balıkçı Şeref Baba, aşkı uğruna buraya yerleştiğini anlatan Nebiye abla bizimle öykülerini paylaşan sıcakkanlı köy sakinlerinden sadece ikisi. Belgesel bu köyü, doğal güzellikleri, gündelik yaşamı, sakin atmosferi ve içinde barındırdığı insan öyküleri ile gün ışığına çıkarmayı amaçlıyor. Yayın Tarihi : 14 Haziran 2005, Salı Yayın Saati : 22.30 Yayın Kanalı : TRT2 Kaynak Tülay AKÇA TRT Radyo Televizyon Dergisi


Hiç yorum yok: